9 Ağustos 2009 Pazar

Sitemize Hoşgeldiniz

Alperen ocakları salihli sitesine hoşgeldiniz..!

6 Ağustos 2009 Perşembe

Alperen Kimdir - Zalime Alp Mazluma Eren

ALPEREN KİMDİR

Alperen; Mazisi tarihe dayanan, atisi ebede uzanan gönül eri

Alperen; Allah’ın birliği ve Efendimiz (s.av.)’ın risaleti dışında hiçbir mutlak hakikat tanımayan kul.

Alperen; Türkistan’dan başlayan iman hareketini Anadolu’ya, Rum’a nakış nakış işleyen gazi.

Alperen; İla’yı Kelimetullah için Nizam-ı Alem’i ülkü edinmiş yılmaz dava adamı.

Alperen; “Ancak müminler kardeştir” emrini şiar edinmiş Türk.

Alperen; “Vatan sevgisi imandandır” düsturunu hazmetmiş, Vatan uğruna göz kırpmadan şehadet şerbeti içen şehit.

Alperen; Mazluma Yunus misali merhametli, zalime Yavuz gibi hiddetli bir yiğit.

Alperen; Ana babasına hayırlı evlat, çocuklarına iyi bir baba ve helaline sadık eş.

Alperen; Menfaatini değil Millet’ini seven delikanlı.

Alperen; Yaradılanı yaradandan ötürü seven aşık.

Alperen; Tasavvuf münkiri değil, ehl-i sünnet vel cemaat çizgisinde bütün tasavvuf hareketlerini hak sayan, Allah’ın dostlarını dost edinen derviş.

Alperen; Emr-i bil maruf, nehyi anil münker düşüncesini özümsemiş hak dostudur.

Alperen; Kuran-ı yaşar, Peygamber Efendimizi örnek alır

Alperen; Helal yer, haram lokma bilmez.

Alperen; Devletine bağlıdır.

Alperen; Ahlaklıdır

Alperen; Bilimin yitik malı olduğunu bilir, ilim Çin’de dahi olsa alıp gelir.

Alperen; Bağımsız , bağlantısız milli bir harekettir.

Alperen; Avrupa Birliğine, Amerikan himayesine ve her türlü sömürüye karşıdır.

Alperen; Millet’nin ve dünyanın kurtuluşunun Türk-İslam birliğine bağlı olduğunu bilir.

Alperen; Davasını son ocak, son insan , son damla kan kalana kadar terk etmez.

Mustafa Kemal Atatürk Resimleri





Mustafa Kemal Atatürk Eserleri

Nutuk (1927)

Geometri (isimsiz yayımlandı) (1937)

Takımın Muharebe Talimi (Almanca’dan çeviri – 1908)

Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911)

Tâbiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih

Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918)

Cumalı Ordugâhı – Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları (1909)

Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca’dan çeviri – 1912)

Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Manevi kızı Afet İnan adıyla yayımlandı) (1930)

Atatürk’ün ayrıca, 1915-1918 yılları arasında Anafartalar, Doğu Cephesi ve Karlsbad’daki hatıralarını yazdığı günlükleri de bulunmaktadır.

Bunlardan Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. 1908-1938 yılları arasında Mustafa Kemal’in imza attığı, yazdığı, söylediği kişisel notları dahil her şeyin toplandığı Atatürk’ün Bütün Eserleri adlı bir ansiklopedi de Kaynak Yayınları tarafından hazırlanmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk Hayatı

Mustafa, 1881 senesinde Yunanistan’ın Selanik kentinde (o zamanlar Osmanlı topraklarında idi) doğdu. Babasının ismi Ali Rıza Efendi, annesinin ise Zübeyde Hanımefendi. Osmanlı İmparatorluğu zamanında nüfus kayıtları düzenli olarak tutulmadığı için doğum günü kesin olarak belli değildir. İlerleyen zamanlarda ona doğum tarihi sorulduğu zaman ” Neden 19 mayıs 1881 olmasın” cevabını vermiştir. Mustafa’nın babası gümrük memurluğunda çalışıyordu. Daha sonra buradaki görevinini bırakıp kereste ticareti yapmaya başladı. Orta halli bir aile idi. Ancak mutlu ve düzenli bir aile ortamı vardı. Mustafa, Osmanlı Tarihinin kapanmasına sebep olan olayların çok yoğunlaştığı Trakya’nın en önemli şehri olan Selanik’te büyüdü. Bu bölge ekonomik, siyasi ve kültürel olarak bölgeye yakın ülkelerden oldukça fazla etkilenen bir bölgeydi. Hristiyan ulusların Osmanlı’ya karşı isyan etmeleri, büyük devletlerin yayılma ve nüfuz siyasetleri, en çok burada etkisini gösteriyordu. Bu durum onu çok derinden etkiliyordu. Burada bu olayların meydana gelmesi onun ileride ülkenin geleceği ile ilgili kararlar alırken daha realist ve duyarlı hareket etmesini sağlamıştır. Atatürk’ün okula başlaması ailede görüş ayrılıklarına neden oldu. Annesi Mustafa’yı mahalle mektebine vermek istiyor; fakat babası, onun yeni yöntemlerle eğitim yapan bir okulda eğitim almasını doğru görüyordu. Ancak Zübeyde Hanımefendi’yi de üzmek istemiyordu. Nihayetinde görüş ayrılığı tatlıya bağlandı. Mustafa ilk olarak, annesinin dediği gibi törenle mahalle mektebine kayıt oldu. Sonra bu okuldan alınıp Şemsi Efendi İlkokulu’na kaydedildi. Ali Rıza Efendi’nin vefat etmesi de aileyi zor durumda bıraktı. Zübeyde Hanımefedi, çocuklarını yanına alarak, Selanik civarında çiftlik işleten erkek kardeşinin yanına yerleşti. Mustafa’nın okuldan geri kalması, Zübeyde hanımı oldukça tedirgin ediyordu. Bu sebeple Selanik’e geri döndü. Mustafa, Selanik Mülkiye Rüştiyesi’ne kaydoldu. Ancak asker olmak istediği için bu okulu yarıda bıraktı. Daha sonra annesinden habersiz bir şekilde, askeri rüştiyenin sınavlarına girdi. Sınavı kazanınca, annesi Mustafa’nın isteğini kabul etti. Mustafa’nın yetişmesinde ve düşünsel gelişminde, Selanik Askeri Rüştiyesi oldukça önemli yer tutar. Selanik Askeri Rüştiyesi’nde, yetenek ve zekası ile arkadaşlarının ve öğretmenlerinin sevgisini kazanmayı başardı. Mustafa’nın matematik öğretmeni ona şöyle dedi: “Senin de adın Mustafa, benimde arada bir fark olması gerekmektedir. Artık senin adın Mustafa Kemal olsun.” Mustafa Kemal, kendisinin sınıf arkadaşlarının karşısında gururlandırılmasına çok sevindi. Türk tarihinin onur sayfalarına geçecek “Kemal” adı bu şekilde konuldu. Mustafa Kemal Askeri Rüştiye’yi bitirdikten sonra Manastır Askeri İdadisi’ne kaydoldu. Bu arada başka bir okula devam ederek Fransızcasını geliştirdi. Manastır Askeri idadisi’ni bitirince harp okulunda eğitimine devam etti. Harp okulunu da üstün başarı ile bitirdikten sonra da harp akademisine giren Mustafa, kurmay yüzbaşı rütbesiyle 1905 senesinde orduda göreve başladı. O, büyük bir asker ve nadir yetişen komutanlardandı. İlk askeri başarısını, Trablusgarp’ta kazandı. Birinci Dünya Savaşı esanasında Balkanlarda, Çanakkale’de, Kafkasya’da ve Kurtuluş Savaşı Türk tarihinin sayfalarına parlak sayfalar ve destanlar olarak geçmiştir. 29 Ekim 1923′te TBMM tarafından (reis-i cumhur) cumhurbaşkanı seçildi. Mustafa Kemal Atatürkün Hayatı; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık ilkeleri ile Türk ulusuna nasıl hareket etmesi gerektiğini göstererek geçmiştir. esnasında üstlendiği görevler ve kazandığı başarılar, onun askerlik dehasını ortaya koyan en önemli örneklerdir. Özellikle, Kurtuluş savaşı zamanında başkumandan olarak Sakarya ve Dumlupınar savaşlarında elde ettiği başarılar, kurdu. Kurduğu Türk devletini en mükemmel şekilde yönetip bu devletin gelişmesini sağladı. Devlet yönetiminde, asıl hedefi; demokratik, laik, özgür bir cumhuriyet yönetimi oluşturmaktı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Türk ulusu, çağdaş uygarlığın dışında kalmıştı. Bu sebeple Mustafa Kemal Atatürk Türk ulusunu çağdaş uluslar seviyesine çıkarmak için devrimlerini birer birer yapmaya başladı. Türk ulusunu laik olduğu seviyeye getirmeyi hedefledi ve bu hedefini gerçekleştirdi. Atatürk son yılları ve ölümüne kadar Türk ulusunu, Türkiye Cumhuriyeti Devletini yükseltmek ve geliştirmek için çabaladı ve bu amacını Atatürk İnkılapları ve Atatürk İlkeleri ile gerçekleştirdi. Ulu önderimiz Atatürk 10 Kasım 1938 tarihinde hayata gözlerini kapadı.

Başbuğ Alparslan Türkeşin Sözleri Türk Milliyetçilerine

Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.

--------------------------------------------------------------------------------


Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz...

--------------------------------------------------------------------------------

Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.

--------------------------------------------------------------------------------

Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.

--------------------------------------------------------------------------------


Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.

--------------------------------------------------------------------------------

Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.

--------------------------------------------------------------------------------

Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzımdır. Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.

--------------------------------------------------------------------------------

Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.

--------------------------------------------------------------------------------

Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır.
Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.


--------------------------------------------------------------------------------

Bizim savunduğumuz Dokuz Işık'çı sistemin hedefi Türk Milletinin her ferdini mülk sahibi yapmaktır.

--------------------------------------------------------------------------------

İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.

--------------------------------------------------------------------------------

Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.

--------------------------------------------------------------------------------

Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.

--------------------------------------------------------------------------------

İslâmiyeti ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.

--------------------------------------------------------------------------------

Türkün en önemli vasfı teşkilâtçılığıdır.

--------------------------------------------------------------------------------

İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler.

--------------------------------------------------------------------------------

Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.

--------------------------------------------------------------------------------

Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.

--------------------------------------------------------------------------------

Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti'nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır. Sır saklamak...

--------------------------------------------------------------------------------

Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez

--------------------------------------------------------------------------------

TÜRKLÜK bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.

--------------------------------------------------------------------------------

Fikir, iman, ülkü aşkı ... İnsanları güçlü yapan bunlardır.

--------------------------------------------------------------------------------

Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.


--------------------------------------------------------------------------------

Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.


--------------------------------------------------------------------------------

Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.


--------------------------------------------------------------------------------

Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez."


--------------------------------------------------------------------------------

Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.

--------------------------------------------------------------------------------

Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.

--------------------------------------------------------------------------------

Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.

Alparslan Türkeş Resimleri

Çocuklarla

Demir döğüyor

Denktaş'la

Dudayev ile

Demirel ile

Üniversite'de

Başbuğ Alparslan Türkeş



Milletimizin yetiştirdiği son Başbuğ'un hayat hikayesinin başlangıcında da göç var. Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyünde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs'a sürgün edilir. Yıl 1917 ve Kasım'ın 25'i, öğle vakti.. yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı mütevazi evde, Kıbrıs'a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve eşi Fatma Zehra Hanımın Ali Arslan adını verdikleri oğulları dünyaya gelir.

Yıl 1921 ve 4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü ilkokul'una (Sibyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı Uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir euzü besmeledir. Ey Rahman ve Rahim olan Allah'ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum dermişcesine bir besmeledir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen..

Birbirinin ardısıra gelen ilkokul ve Rüştiye yılları ve herbiri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asım Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatın yanısıra Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i âli Osman bakiyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey Ali Arslan'ın adını adeta senin adın "Alparslan olsun" ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol, diyerek değiştirir.

Küçük Alparslan'ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Paşa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşilada'mızın tamamı ingiliz işgali altındadır ve Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa basladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.

Yıl 1933 ve Alparslan'ın artık işgal altında, esaret altında yaşamağa dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım'ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk'ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye'nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ve.. ver elini istanbul...

Ailesi istanbul'a yerleşince Alparslan'ın ilk işi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen baskaları da vardır istanbul'da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O Yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca'nın canevinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur Alparslan Türkes.

Yıl 1936 Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile astegmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yillari baslar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artik O Türk Ordusu'nun genç bir tegmenidirve Türk Milleti'nin emrindedir. Yil 1940 Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptirir ve evlenirler. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çagri) ve Yildirim Tugrul adli çocuklarla çiçeklenir bu evlilik ve bozkurtlarin Muzaffer Ana'sinin 1974 yilinda elim kaybindan sonra 1976 yilinda, Sevâl Hanim'la yaptigi ikinci evliliginde de Tanri Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmis adli iki evlât daha vererek sevindirecektir.

Yil 1944 3 Mayis.. Ankara'da eski tabirle bir nümayis yani gösteri veya yürüyüs vardir. Türk'ün, Türklügün ölmedigini, ölmeyecegini ve yükselen Türkçülük bayraginin bir daha hiçbir sekilde inmeyecegini gösteriyorlar. Hem dosta hem düsmana... hem devlet hizmetindeki gafillere hem de yurda sizmaga çalisan hainlere, Asya bozkirlarinda yaratilan bozkurt soylularin bozkurt torunlarinin, bir kaç çakalin günü birlik menfaatleri için göz yumduklari kizil yilanin farkinda ve onun basini ezme azminde olduklarini gösterirler.

Şâirin öz yurdunda garipsin, özyurdunda parya dedigince tutuklanir Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarinin uyduruk nedenlerle açtigi Türkçülük-Turancilik Davasi baslar. Türkçüler tabutluklara atilirlar, iskencelere ugrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanin bedelidir bu... Genç Üstegmen Alparslan Türkes'te bunlar arasindadir. 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainligi" suçlamasiyla sorgulayan mesnedsiz Savciya "Diger saniklar gibi bana da vatan hainligi isnad edilmistir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde herseyden çok milletimi ve vatanimi severim." diye haykirir. Ancak mahkeme tarafindan, 9 ay 10 gün hapis cezasina çarptirilir ve bir yildir hücre hapsi yattigi için tahliye edilir.

Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargitay tarafindan bozulur ve 2. numarali mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi oldugu için zindanlara ilk atilisidir ve son olmayacaktir. Ülkücü olmak çileye talip olmaktir, nimete, ikbale degil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman siddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakinmaksizin, çekmis ve çile çekmeyi seref bilmistir.

Yil 1947 Alparslan Türkes ve 15 diger Türk subayi, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yillik bir süre egitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civariyla Bogazlardan üs talep eden Sovyetler Birligi'nin Komünizm maskesi ardina saklanmis, o eski ve degismez "moskoflugu" ayan beyan ortaya çikar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türke? Gelibolu ve Çankiri'daki görevlerinden sonra 1951 yilinda Kurmaylik sinavini kazanir ve 1955 yilinda Harp Akademisi'nden Kurmay Binbasi olarak mezun olur.

Yil 1955 dis görev için açilan sinavi kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeligine atanir. Bu arada ... Üniversitesinde Uluslararasi Ekonomi egitimi görür. 1957 yilinda Türkiye'ye döner.

1959 yilinda Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilir ve bu okulu basariyla bitirir. O artik bir Kurmay Albaydir.

Yil 1960, tarih 27 Mayis öteden beri örgütlenen ve memlekette kardes kavgasini önleyerek bazi reformlar yapmayi hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koydugunu açiklayan bildiriyi radyodan okuyan kisi ve "ihtilâl'in kudretli Albayi"dir. Kurmay Albay Alparslan Türkes ihtilâl hükümetinde Basbakanlik Müstesarligi görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasinda Devlet Planlama Teskilati, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk KültürünüArastirma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluslari kurar. Ancak Milli Birlik Komitesi arasinda ortaya çikan anlasmazliklar nedeniyle, 13Kasim 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkes ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaslari Komite'nin diger üyelerince emekliye sevkedilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alinip yurtdisinda görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasim'da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiligi müsaviri sifatiyla sürgüne gönderilir.

1961-62 1963 yilina kadar 2,5 yil, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkes'in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez. Yil 1963 tarih 23 Mart Alparslan Türkes sürgünden yurda döner. Dava arkadaslariyla birlikte kadro olusturup partilesmek amaciyla "Huzur ve Yükselis Dernegi" adli bir dernek kurar. Kisa bir süre sonra Talat Aydemir'in giristigi darbe tesebbüsüne karistigi iddiasi ile tutuklanir ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargilanir ve beraat eder.

Tarih 31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katilir. .

Tarih 1 Agustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay'inda Genel Baskanligina seçilir. Ayni yil yapilan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir. Yil 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak degistirilir. O yil yapilan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir.

ilki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yillari arasinda ve ikincisi de 1 Agustos - 31 Aralik 1977 tarihleri arasinda Süleyman Demirel baskanliginda kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Baskani olarak, Basbakan Yardimciligi ve Devlet Bakanligi yapar. Ülkü Ocaklari, Büyük Ülkü Dernegi ve diger mesleki örgütlenmeler baslar. 1968 Yilindan itibaren marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanir ve üniversite özerkliginden istifade ederek buralari silah, cephane deposu haline getirerek "Kömünist Devrim" için üs haline koyarlar. Üniversiteler isgal altindadir. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeralti örgütleri "sehir gerillasi" mi "kir gerillasi" mi tartismalari yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan baska hiç kimseye hayat hakki tanimamaktadirlar. Bunun üzerine Basbug Alpaslan Türkes toplanan çok az sayidaki gence verdigi seminerlerle onlari komünizm konusunda aydinlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculugunu, Türk Milliyetçiligini anlatir. Kisa zamanda çogalan gençler örgütlenmege baslarlar. Doktriner Türk Milliyetçiligi safhasi baslamistir. Türk Milliyetçileri Dokuz Isik, dokuz prensip etrafinda toplanirlar.

Bu gelismelerden rahatsiz olan Türklük ve Türkçülük düsmanlari özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dagda her yerde ama heryerde karsi çikip mücadele eden Ülkücü Hareket'e karsi savas ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarinda Ülkücüyü sehit ederler. Devlet'in zaaf içinde oldugu düsünülen "zinde güçler"i birseylerin yani ihtilâlin sartlarinin "olgunlasmasi" için daha fazla kanin akmasini beklemektedirler.

Basbug için 1978, 1979, 1980 yillari bir çogunu bizzat kendisinin yetistirdigi binlerce ülküdasinin Komünist çetelerce katlediligini gördügü, kan aglayan bir yürekle her seye ragmen kaybetmedigi sogukkanliligiyla bir iç savasi önledigi izdirap dolu yillardir.

12 Eylül 1980 sabahi pusudakiler yeterince olgunlasan sartlarin neticesi ihtilâllerini yaparlar.

Basbug Alparslan Türkes ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasini engelleyen Ülkücü Hareket sanik sandalyesinde, idam sehpalarindadir. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin sekillendigi teslim olur. Cunta tarafindan tutuklunan Basbug, önce 1 ay Uzunada'da daha sonradamekanlardir. Basbug 12 Eylül'den üç gün sonra Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandigi dönemde de Mevki Hastahanesi'nde 4,5 yil hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idami istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder.

Tarih 6 Eylül 1987.. Yapilan referandum neticesi diger siyasilerle birlikte Basbug'a da konulan siyaset yapma yasagi kalkar ve Basbug Milli Ülküyü iktidar yapmak davayi kitlelere anlatmak için yine meydanlardadir.

Tarih 4 Ekim 1987.. Milliyetçi Çalisma Partisi olaganüstü kongresinde Genel Baskanliga seçilir.

Tarih 20 Ekim 1991.. Genel seçimlerde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptigi seçim ittifaki neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Basbug, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasip kavuran bölücü teröre karsi en etkili mücadeleyi O gerçeklestirir.

Tarih 27 Aralik 1992.. Oniki Eylül'ün kapattigi partilerin tekrar açilabilmesini saglayan degisiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler. Tarih 24 Ocak 1992 MÇP'nin 4. Olaganüstü kurultayi toplanir ve partinin adini MHP amblemini Üç Hilal olarak degistirir.

Yil 1997... Tarih 4 Nisan...
Ülkücüye 11 Aydan Sert Nisan.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Alperen Kimdir - Salihli Alperen Ocakları

Alperen; Mazisi tarihe dayanan, atisi ebede uzanan gönül eri

Alperen; Allah’ın birliği ve Efendimiz (s.av.)’ın risaleti dışında hiçbir mutlak hakikat tanımayan kul.

Alperen; Türkistan’dan başlayan iman hareketini Anadolu’ya, Rum’a nakış nakış işleyen gazi.

Alperen; İla’yı Kelimetullah için Nizam-ı Alem’i ülkü edinmiş yılmaz dava adamı.

Alperen; “Ancak müminler kardeştir” emrini şiar edinmiş Türk.

Alperen; “Vatan sevgisi imandandır” düsturunu hazmetmiş, Vatan uğruna göz kırpmadan şehadet şerbeti içen şehit.

Alperen; Mazluma Yunus misali merhametli, zalime Yavuz gibi hiddetli bir yiğit.

Alperen; Ana babasına hayırlı evlat, çocuklarına iyi bir baba ve helaline sadık eş.

Alperen; Menfaatini değil Millet’ini seven delikanlı.

Alperen; Yaradılanı yaradandan ötürü seven aşık.

Alperen; Tasavvuf münkiri değil, ehl-i sünnet vel cemaat çizgisinde bütün tasavvuf hareketlerini hak sayan, Allah’ın dostlarını dost edinen derviş.

Alperen; Emr-i bil maruf, nehyi anil münker düşüncesini özümsemiş hak dostudur.

Alperen; Kuran-ı yaşar, Peygamber Efendimizi örnek alır

Alperen; Helal yer, haram lokma bilmez.

Alperen; Devletine bağlıdır.

Alperen; Ahlaklıdır

Alperen; Bilimin yitik malı olduğunu bilir, ilim Çin’de dahi olsa alıp gelir.

Alperen; Bağımsız , bağlantısız milli bir harekettir.

Alperen; Avrupa Birliğine, Amerikan himayesine ve her türlü sömürüye karşıdır.

Alperen; Millet’nin ve dünyanın kurtuluşunun Türk-İslam birliğine bağlı olduğunu bilir.

Alperen; Davasını son ocak, son insan , son damla kan kalana kadar terk etmez.

Alperen; İhanetin kafirlikten geldiğini bilir, asla dinine, vatanına, milletine, bayrağına, atasına, diline, örfüne ve dostuna ihanet etmez.


Mehter Marşları

Mehter Marşları bölümü düzenleniyor

Abdullah Gürgür Fotoğrafları

http://www.millidergah.com/resim/Kopyas%C4%B1%20Resim%20061.jpg
Alperen Ocakları Genel başkanı Abdullah Gürgür

Alperen Ocakları Genel Başkanı Aldullah Gürgür

Genel Başkanımız Sayın Abdullah Gürgür'ün Vakit Gazetesi ile Gerçekleştirdiği Röportaj...


BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından Alperen Ocaklarına yönelik bir takım çevrelerin bilinçli olarak başlattıkları saldırılar sürüyor. Karanlık yapılar ile içli dışlı olan çevreler bir taraftan provokasyonlar ile Alperenleri sokağa davet ederken bir taraftan da bazı yayın kuruluşları yalan yanlış haberler ile Alperen gençliğini hedef gösteriyor. Bizde tüm bu konuları konuşmak ve bilmeyenlere Alperen gençlerini daha yakından tanıtmak için Alperen Ocakları Genel Başkanı Abdullah Gürgür ile bir söyleşi gerçekleştirdik.


“MİLLİ MANEVİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKACAK GENÇLİK YETİŞTİRİYORUZ”

- Kısaca Alperen Ocaklarının kuruluşu hakkında bizi bilgilendirirmisiniz?


Alperen Ocakları 1993 yılında Liderimiz Mıuhsin Yazıcıoğlu tarafından tohumları atılmış ve Nizamı Alem Dergisi etrafında bir araya gelen büyüklerimizin bu yapıya Anadolu da gösterilen teveccühün bir gereksinimi olarak teşkilatlanıp kurumsallaşması ile ortaya çıkmıştır. Zaman içerisinde Alperen Ocakları olarak milliyetçi maneviyatçı ve demokrat çizgisi ile bir sivil toplum yapılanması olarak faaliyetlerine devam etmiştir ve devam etmektedir. Bugün 70 ilde 350 teşkilatı ile 21. Yüzyılda Alperenlik geleneğinin yaşatılması, kitlelere takdimi, milli ve manevi değerlerine bağlı bir gençliğin yetiştirilmesi hususunda birçok faaliyet göstermektedir. Alperen Ocakları Anadolu insanının prototipini sistemli bir şekilde söylemleştiren hem de bunu bir duruş olarak üzerinde taşımayı kendisine misyon edinmiş, kurumsal kimliğini gün geçtikçe sağlamlaştıran bir organizasyon olarak faaliyetlerine bundan sonrada devam edecektir.

“KİMİN HİMMETİ MİLLETİ İSE O TEK BAŞINA BİR MİLLETTİR”

- Ocak Kültürü ve bu kültürü önemli kılan etkenler nelerdir?

Ocaklılık özellikle 21. Yüzyılımızda bozulan değerlere karşı bir haykırıştır. Benliğin, bencilliğin bu kadar ön plana çıktığı bir asırda ama diğerleri diyebilme iradesidir. ‘Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir’ düsturu hakikisince kendi nefsinden geçip milletim diyebilme fedakarlığıdır. Ocaklılık fayda ve menfaat üzerine kurulmuş batı medeniyetinin Türkiye’ye hâkim olmaya başladığı bir ortamda inadına paylaşmak, inadına başkası için dertlenmek, inadına milletini sevmektir. Bu yüzden ocaklarımıza sadece kendi camiamızın değil tüm toplumun ihtiyacı vardır. Bu müesseselerin yaşatılması ve canlandırılması bizi millet yapan değerlerinde zinde tutulabilmesi noktasında faydalı olacaktır.

“MALUM MEDYA TAŞKINLIK YAPMAMIZI İSTİYOR”

-Alperen Ocaklarının medyadaki yansımalarında sizleri rahatsız eden hususlar var mı?


Evet özellikle cenaze sonrası bizlerin daha önce düzenlemiş olduğu sosyal içerikli faaliyetlere hiç ilgi göstermeyen ve kamu yararına yapmış olduğumuz faaliyetleri köşelerine hiç taşımayan bir kısım basın kuruluşları Alperen Ocaklarının bundan sonra toplumda provakatif olayların merkezi haline dönüşeceği yönünde sergiledikleri tutum bizleri çok rahatsız etmiştir. Sistemli bir şekilde birileri tarafından bu kişilere yazdırılmaya başlandığını düşünmekteyim. Bakın gazeteniz kendisine Hakka hizmet etmeyi ve Hakka hizmet edenlere çanak tutmayı gaye edinmiş bir yayın kuruluşudur. Bu vesile ile de Vakit gazetesine konuşurken kendimi çok rahat hissettiğimi belirtmek isterim. Öyle basın mensupları var ki ağzımdan çıkan cümlelerle ‘sokağa yönelik bir tahrik ve algılama nasıl çıkartabilirim’ diye gayret gösteriyorlar ve tüm beklentileri bizim bir taşkınlık yapıp kendilerini haklı çıkarmamız.

“TERTİPLENEN OYUNLARI BOZACAĞIZ”

- Malum medya neden böyle bir arayış içinde olabilir?


Alperen Ocakları milletimizi millet yapan değerlere her daim bağlı kalmış ve bu değerlere düzenlenen saldırıları ve tertiplenen oyunları hep bozmuştur. Milletimizin değerlerinden, inançlarından, reflekslerinden, isteklerinden sürekli korka gelmiş bu güruh Merhum Liderimizin Cenazesinde ve sonrasında toplumun bizlere göstermiş olduğu ilgiyi ve ön plana çıkmış olan Alperenlik kavramını çekememektedirler. Ve yapılarımızın bu denli teveccühe mazhar olmasını engellemek istemektedirler. Buradan onlara söyleyeceğim; güneş balçıkla sıvanmaz. Kimse istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Bizlerde bu noktadan ne kadar faydamız olabilirse ve vesile olabilirsek o derece kendimizi şerefli hisseder onurlu yaşarız. Bizler dün olduğu gibi bugün de karanlık oyunların farkındayız. Tertiplenen tüm oyunları bozacağız. Bize senaryolarında rol biçemezler.

“BİZLER ÖLÜME VE ÖLÜMDEN SONRAKİ HAYATA DA İMAN ETMİŞ İNSANLARIZ”

- Lideriniz merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatıyla ilgili olarak bizlerle paylaşmak istediğiniz şeyler var mı?

Tabi vefat şekli milletimizin merhametini galeyana getirmiş ciğerini sızlatmıştır. Haberi helikopterdeki İHA muhabiri merhum arkadaşımız İsmail Güneş Beyden telefonla ilk alan Kahramanmaraş Alperen Ocaklarından arkadaşlarımız bize verdikten sonra Ankara’dan yola çıkarak kaza mahalline doğru hareket ettik ve bizzat kendimiz arama kurtarma çalışmalarını müşahede ettik. İlk yirmi dört saatte ki çalışmaların yetersizliği gerçektende bizleri çok üzmüştür. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu 10 yıla yakın bu ülkede cezaevlerinde yatmış işkenceler görmüş ve bir gün dahi hüküm yememiş bir liderdir. Fakat devletini hiçbir mahkemeye dahi şikâyette etmemiştir. Böyle bir lidere devletimizin belki de yapacağı son bir vazife vardı fakat oda layıkıyla yerine getirilemedi. Tabi ki Alperenler hiçbir olayı kadere isyan boyutunda algılayıp hareket etmezler. Bu olaylardan kendimizi aklıselim bir şekilde çıkartabilmemizin yegane sebebi de mukadderat böyleymiş diyerek değerlendirme yapmamızdır. Bizler ölüme ve ölümden sonraki hayata da iman etmiş insanlarız. Onun ölmesini de bir yok oluş olarak değerlendirmiyoruz. O bu dünyadan terhis tezkeresini almış daha güzel bir diyara şanına yakışır şekilde şehit olarak intikal etmiştir. Bediuuzaman hazretleri ölümden bahsederken ‘Kesret dairesinde boğulmaya değil vahdet dairesinde teneffüs etmeye gidiyorsunuz’diyor. Liderimizde bu bağlamda dünyanın bir çok sıkıntısını çekmiş ve çeken bir insan olarak artık huzura doğru yelken açmış ve kendisine önder olarak benimsediği Resûlullahın yanına doğru uçmaya başlamıştır. Cenabı Mevla bizleri onlarla birlikte ahirette haşreder inşaallah.

“O MİLLETİN DERİN DEVLETİYDİ”

- Yazıcıoğlu’ nun ölüm haberini alan sağcısı solcusu, yaşlısı genci, kadını erkeği herkes, aynı duyguları paylaştı. Yazıcıoğlu, son yolculuğunda “Büyük Birlik” hayalini de gerçekleştirdi. Bu kadar büyük bir kalabalığı nasıl değerlendirdiniz?

Rahmetli liderimiz hayatı boyunca aslı esası olmayan iddialara cevap vermekteydi. Oda aynı şu an bizim yaşadığımız gibi hep kendisini izah etmek zorunda bırakılıyordu. Ama cenaze gösterdi ki hayatında kendisine çizilmeye çalışılan o tiplemelere bizzat çizenlerde dâhil olmak üzere kimse inanmamıştı. Onun bir hayali vardı. İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir Türkiye istiyordu. Ve bunu ihlâsla istiyordu. Kâinatta kim neyi ihlâsla isterse Cenabı Mevla onu o kişiye nasip edermiş. Yaradan da ona son yolculuğunda da olsa o hayali nasip etti. Yıllardır kalplerde biriken sevgi ortaya çıkmıştı artık. O milletine hep güvenmişti, milleti de ona son dakikada olsa kadir şinaslığını gösterdi. ‘Ben derin milletim’ diyordu bunu ifade etmek istiyordu belki de, Zaten onu hiç anlamamıştık. Garip geldi garip yaşadı ama yiğit bir şekilde gitti.

“ANTİDEMOKRATİK YAPILARLA İŞİMİZ OLMAZ”

- Ergenekoncu yapılanmaların ocaklarınız üzerinde bazı provokasyonlar ve yönlendirmeler yapabileceği yönündeki haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakın bize karşı provokasyonların olabilme ihtimali toplumdaki diğer unsurlara olabilme ihtimali ile aynı orandadır. Hatta birçok yapıdan da bizim teşkilatlarımızın art niyetli operasyonlara alet edilebilme ihtimali zayıftır. Çünkü yapılarımız samimiyet ve uhuvvet üzerine tesis edilmiştir. Bu nedenden ötürü art niyetli ve samimiyetsiz kişiler anında ocaklarımızda renk verip sırıtırlar. Tabiî ki kritik bir süreçten geçiyoruz ve teşkilatlarımızı da bu hususta bilgilendirmiş bulunuyoruz. Bizler bu süreçte üzerimize düşen tedbirleri aldık ve almaya da devam edeceğiz. Fakat burada tek görev bize düşmemektedir. Bizimle aynı hassasiyetleri basınımız, emniyet güçlerimiz ve kamuoyumuzda taşımalıdır. Bir milyonluk bir cenaze ile dalga geçilmez. Henüz kaza konuşulurken Maraş’tan bahsedilmez. Ayrıca bu vesile ile de yapılarımızın Ergenekon ile ilişkilendirilebilmesi noktasında bir karalama kampanyası hissediyoruz. Bizler antidemokratik yapılanmalara karşı tepkisini bugüne kadar çok net bir şekilde ifade edebilen bir liderin alperenleriyiz.Yapılarımızın da bu şekilde kurumsallaştığını çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum. Antidemokratik bir yapılanma ile bizleri ilişkilendirmek isteyenler toplumda gülünç duruma düşerler ve artık ciddiye alınamamalarına sebep olur.

...YENİ MUHSİN'LER YETİŞTİRMEK İÇİN MÜCADELE VERECEĞİZ...

- Alperenlerin bundan sonraki yol haritası hakkında neler söylemek istersiniz?

Kurumsallaşmasına çok daha fazla önem gösterir şekilde, bir ömrün acılı hayat hikâyesinin sona ermesi ile yani anlaşılabilmek noktasında bedelini çok acı bir şekilde ödemiş halde ocaklarımız liderleri hayattayken göstermiş oldukları özen ve gayretin çok daha fevkinde çalışmalarına devam edeceklerdir. Artık milletimizin ihtiyacı olduğunu daha iyi anladığımız bir çok Muhsinlerin yetişebilmesi için bu hayat duruşuna sahip, milli ve manevi değerlerine bağlı, fayda ve menfaat üzerine kurulmuş batı medeniyetinin üzerimize dört bir koldan saldırmasına da hiç aldırmayarak ama asrın tüm imkânlarından da faydalanarak gerekli sistematik eğitimlerin gençlerimize verilmesine daha fazla dikkat edeceğiz. Zulüm Azrail olsa biz hep Hakkı tutacağız. Bu duruşa sahip olmanın onurunu yasamayı arzu edenleri de şimdiden ocaklarımıza davet ediyoruz. Sadece onları değil kendisine şiddeti ve terörü metot olarak benimsememiş herkesi… Kana bulaşmamış bizimle tartışacak fikirleri olduğunu düşündüğümüz en uç fraksiyonlardaki kardeşlerimizi bile davet ediyoruz. ‘Eller silah değil kalem tutsun’ diye o karmaşa yıllarında bir diyalog kurabilmek için cumhurbaşkanına bile mektup yazan liderimizin duruşunun takipçisiyiz.

Muhsin Yazıcıoğlu Fotoğrafları























































































Muhsin Yazıcıoğlu Üşüyorum Şiiri

BBP lideri Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun 25 yıl önce Mamak Cezaevi'ndeyken yazdığı "Üşüyorum" adlı şiiri...

Üşüyorum


Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum...

Muhsin YAZICIOĞLU

Muhsin Yazıcıoğlu Vefatı

Helikopter kazası ve ölümü

25 Mart 2009 tarihinde, Kahramanmaraş mitinginden Yozgat-Yerköy mitingine hareket etmek üzere içinde bulunduğu helikopter bilinmeyen bir sebepten dolayı düştü. Helikopter düştükten sonra İHA muhabiri İsmail Güneş 112 Acil Servisi aramıştır. Bu konuşmada bacağının kırık olduğunu, helikopterde bulunanlardan sadece BBP Sivas il Başkanı Erhan Üstündağ'ın inlediğini, ne BBP Sivas il başkan yardımcısı Murat Çetinkaya ne de pilot Kaya İstektepe'den ses gelmediğini, Muhsin Yazıcıoğlu'nu ise göremediğini söylemiştir. [2]
Bu konuşmalar İsmail Güneş'in son konuşması olmuştur. Kazadan 48 saat sonra helikopterin enkazı ve Muhsin Yazıcıoğlu dahil 6 kişinin cesedi arama ekipleri içerisinden 17 gönüllü civar köylüsü tarafından Sisne ve Kizilöz Köyleri arasındaki Keş Dagi Kuru Dere Kanlicukur mevkiinde bulundu.[3][4] Enkaz, 48 saat süren arama çalışmalarının yapıldığı bölgenin içerisinde değildi.[5]
28 Mart 2009 tarihi ve saat 14:10'da BBP Genel Sekreteri Yalçın Topçu'nun yaptığı açıklamaya göre, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekiler vefat etmişlerdir.[6] Kendisi daha önce üç defa trafik kazası geçirmişti ancak bunların hepsini hafif sıyırıklarla atlatmıştı.[7]

ALLAH RAHMET EYLESİN

Muhsin Yazıcıoğlu Hayatı


Muhsin Yazıcıoğlu, 1954 yılında Sivas'ın Sarkışla ilçesi Elmalı Köyü'nde bir çiftçi ailesinin oğlu olarak doğdu. İlk ve orta öğrenimini Şarkışla'da yaptı.

Yüksek öğrenimini yapmak üzere 1972'de Ankara'ya geldi. Üniversite tahsilini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde tamamladı.

1968'de cemiyet (dernek) çalışmalarına başladı. Şarkışla'da Genç Ülkücüler Hareketi'ne katıldı. Ankara'ya geldikten sonra ise, Ülkü Ocakları Genel Merkezi'nde görev yapmaya başladı. Sırasıyla; Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı ve Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yaptı. (1977-78).

1978'de faaliyete geçen Ülkücü Gençlik Derneği'nin kurucu Genel Başkanı oldu. 1980 yılına kadar MHP'de Genel Başkan Müşavirliği görevinde bulundu.

12 Eylül 1980'de yapılan askeri darbenin ardından, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanığı olarak cezaevine konuldu. 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kalan Muhsin Yazıcıoğlu, 7,5 yıl cezaevinde kaldığı bu davadan herhangi bir ceza almadı.

Cezaevinden çıktıktan sonra, mağdur olmuş ülkücülere ve onların ailelerine yardim amacıyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı'nın başkanlığını yaptı.

1987'de arkadaşları ile birlikte MÇP'de siyasete girdi. MÇP'de Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulundu.

1991 genel seçimlerinde üç partinin oluşturduğu ittifak bünyesinde, milletvekili adayı oldu. “O, inançlarınızı Meclis'e taşıyacak” sloganıyla, Sivas'tan milletvekili seçildi.

1992 yılı Temmuz ayında, “içinde bulunduğu partinin siyasi anlayışıyla uyuşamadığı için” bir grup arkadaşı ile birlikte MÇP'den ayrıldı. 29 Ocak 1993 tarihinde Büyük Birlik Partisi kuruldu ve bu partinin Genel Başkanlığına seçildi.

24 Aralık 1995'te yapılan erken genel seçimlerde ANAP-BBP ittifakından 20. Dönem Sivas milletvekili olarak, yeniden meclise girdi. 28.02.1996 tarihinde Anap'tan istifa ederek, BBP'ye döndü.

26 Nisan 1998'de yapılan 3. Büyük Kurultay'da, 8 Ekim 2000 tarihinde yapılan 4. Büyük Kurultay'da, 2 Haziran 2002 tarihinde yapılan 1. Olağanüstü Büyük Kurultay'da,20 Temmuz 2003 tarihinde yapılan 5. Olağan Büyük Kurultay'da,30 Nisan 2006 tarihinde yapılan 6. Olağan Büyük Kurultay'da ve 15 Nisan 2007 2.Olağanüstü Büyük Kurultayda tekrar BBP Genel Başkanlığına seçilmiştir.

22 Temmuz Erken Genel seçimlerinde BBP'nin seçimi protesto etmesi sebebiyle partisinden istifa ederek Sivas'tan bağımsız milletvekili adayı olup 23. dönem milletvekilliğine seçilmiştir.Daha sonra BBP'ye katılarak TBMM'de Büyük Birlik Partisi Sivas Milletvekili olarak BBP'yi Meclis'te temsil etmiştir.19 Ağustos'ta yapılmış olan BBP'nin 3.Olağanüstü Büyük kurultayında tekrar Genel Başkan olmuştur.

Muhsin YAZICIOĞLU, evli ve iki çocuk babasıydı..

Alperen Ocakları Salihli Açılıyor

Desteklerinizi bekliyoruz ,salihli alperen ocakları açılıyor. ayrıntılı bilgileri sitemizden takip edebilirsiniz... sitemizi paylaşınız